top of page

YÜK

Hayat döngüsü içerisinde, doğduğumuz andan itibaren karşılaştığımız iyi veya kötü anılarımız bizimle birlikte evrilir ve
gelişir. Kimileri bizimle yaşantımızın sonuna kadar kalır kimileri ise gelecekte bir zaman yok olmak üzere yer eder. Bu nedenle kendi tezatlıkları veya olağan gelişmeleri dahilinde her birey bir yük sahibi olur; onu taşır, besler, anlatır ve paylaşır. Bunlardan kimi insanın içinde görünmez olur kimileri ise bilinçli veya bilinçsiz paylaşılarak görünür hale getirilir. Doğduğumuz an itibariyle değiştiremediğimiz ve hayatımızın sonuna kadar taşımak zorunda olduğumuz en önemli yük ait olduğumuz coğrafyayla temellendirilebilir. Parçası olduğumuz toprakların örf ve adetleri, sosyolojik yapısı, ekonomik durumu temelde bizi de etkiler ve ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da hayat yolculuğunda kendini tüm gücüyle hatırlatır. Kendimizi var etmek ve yaratmak için uğraştığımız bireysel çaba büyük oranda bu nokta etrafında şekillenir. Bununla birlikte ilk öğretmen, ilk arkadaş, ilk aşk, ilk hayal kırıklığı, ilk umut da bu yüklerin oluşmasında birer istasyon gibidir. Her birinde durur her birinde nefeslenir her birinde öğrenerek devam ederiz yüklendiklerimizi taşımayı. Toplumsal katman fark etmeksizin her bireyin biriktirdikleri “kendisini” yaratır. Kimi bu yükleri saklar kimisi baş tacı edip hayat yoluna devam eder. Zaman zaman bekler, hareket eder, yer değiştirir.. Eserlerin şekillendirme sürecinde, kabullenmek zorunda olduğumuz ve değiştiremediğimiz görünmez bir varlık olarak hayatımızda yer eder fikri üzerinden; aslında şeffaf ve yok hissi veren ancak “gülle gibi ağır” kütleler ile bu durum vurgulanmaktadır. Bu seride yer alan eserlerin isimleri gerçek kişiler ile yapılan karşılıklı röportajlar ve mülakatlar ile belirlenmiştir. Elbette taşıdığımız yük veya sahip olduğumuz sorun ilk bakışta başkaları tarafından sorunlu görülmekte ve hatta farklı kültürel yapılar arasında kıyaslamalara yol açabilmektedir. Ancak kendi sosyal grupları içerisinde, karşılıklı gardlar indirildiğinde ve samimi diyalog başladığında; aslında insanların birbirine anlatacağı temel konunun taşıdıkları yükler olduğu gözlenmiştir. Kimi insanın yükü paylaştıkça azalırken kimisininki anlattıkça ağırlaşmakta anlattıkça çoğalmaktadır. Ama netice ne olursa olsun insanı insan yapan temel harç bu yüklerin de varlığıyla karılmaktadır. Sosyalleşen, paylaşan, konuşan insanın dünyasında; taşıdığı yükleri bir “sorun”dan ziyade ışıltılı bir paylaşım noktası haline gelmektedir.

 

Agah Barış Can AKSAKAL
İstanbul, 2023

BDM01024.jpg

Giriş

bottom of page